Bölgeye özgü yöresel evler ve tarihin farklı dönemlerinde atıfta bulunan tarihi yapılar, Şanlıurfa gezilecek yerler listeleri için vazgeçilmez birer mekandır. Arap ve Türk nüfusun yoğunlukta olduğu şehirde, kültür bakımından da zenginlik bulmak mümkündür.
Yazı Başlıkları
Şanlıurfa gezi rehberi listenizde aşağıdakilere yer vererek zengin bir gezi deneyimi yaşarken, şehre özgü birbirinden lezzetli yemekleri de yerinde tatmanızı tavsiye ederiz.
Balıklı Göl, Hz. İbrahim’in Kral Nemrut tarafından ateşe atıldığı ve Allah’ın emriyle kurtularak mucizenin gerçekleştiği yerdir. Dini bayramlar ile kandil gecelerinde bu mekânın ziyaretçi sayısı oldukça artar. 150 metre uzunluğa, 30 metre genişliğe ve 3-5 metre civarında derinliğine sahip olan Balıklı Göl’ün içinde çeşitli efsanelere konu olan sazan balıkları halk tarafından saygı nişanesi olarak yenmez.
Balıklı Göl platosunda üç semavi dinin atası olarak kabul edilen Hz İbrahim’in doğduğu mağara da bulunmaktadır. Bu mağara farklı inançlardan ve şehirlerden ziyaretçileri ağırlamaktadır. Şanlıurfa’da turistlerin uğrak yerlerinden biri olan Balıklı Göl Halil-ur Rahman Gölü’nün hemen güneyinde, Urfa Kalesi’nin önünde yer almaktadır.
Bu yer Balıklı Göl’ün hemen yanında bulunan bir göldür. Rivayete göre Hz. İbrahim’e iman eden Nemrut’un kızı Zeliha bu durumunu babasına açar. Babasının gazabına uğrayan Zeliha ateşe atılmak suretiyle öldürülür. Zeliha’nın ateşe düştüğü yerde sonradan oluşan bu göle halk arasında AynZeliha (Zeliha Gölü ya da Zeliha Pınarı) denmektedir.
Hz. İbrahim buraya yakın bir mağarada doğduğundan dolayı bu camiye Mevlid-i Halil Camii denilmektedir. Balıklı Göl civarında yer alan bu yapı ilk olarak bir tapınak şeklinde inşa edilmiştir. Yahudilik döneminde bir Havra, Hristiyanlığın ilk dönemlerinde ise bir kilise olarak kullanmıştır. Bizans döneminde Urfa Ayasofya’sı yapılan bu alan en son Osmanlı döneminde Muhammed Salih Paşa tarafından 1523 yılında cami olarak inşa edilmiştir.
Dikdörtgen bir plana sahip olan Mevlid-i Halil Camii çeşitli dönemlerde onarılmış ve ilave yapılar almıştır. Mevlid-i Halil mağarasından çıkan suyun zemzem suyundan sonra en şifalı su olduğu kabul edilmektedir.
Rahip Urbisyus bu yapıyı Hz İsa’nın annesi Hz Meryem’e ithafen M.S 504 yılında inşa etmiştir. Abbasi Halifesi Me’mun zamanında camiye dönüştürülen bu yapının minaresi 1211-1212 yıllarında Selahattin Eyyübi’nin yeğeni El Melik’ül Eşref Muzafferüddin Musa tarafından restore edilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566)döneminde tekrar restore edilen bu cami 1810 yılında büyük bir onarımdan geçirilmiştir.
Yapılış tarihi kesin olmayan bu yapının kilise olarak inşa edildiği bilinmektedir. Hristiyanlık inancına göre değerli olan Varak Haçı 1902 yılında Van bölgesinden getirilerek bu kiliseye yerleştirilmiştir. 12 havari kilisesi olarak da bilinen bu yapının üzerinde Osmanlı döneminde rüzgârgülü bulunmasından dolayı halk arasında Fırfırlı Camii olarak adlandırılmıştır. 1956 yılında kiliseden camiye çevrilen bu yapı kesme taştan üç nefli bazilika planı şeklinde yapılmıştır.
Ana ibadet mekânın orta bölümü kubbeyle, yan bölümü ise tonozla örtülmüştür. Batı cephesi ile köşe kulelerinde çok güzel taş işçiliği çalışmaları olan bu yapının yarım sütunlarında ve dış cephedeki taş duvarlarında bulunan bezemeleri oldukça güzeldir.
Rızvaniye Camii, Hatay Valisi Rıdvan Ahmet Paşa tarafından, 1736 yılında üç kubbeli olarak ve mihraba paralel olacak şekilde inşa edilmiştir. Caminin dört bir yanına konan pencereler sayesinde aydınlık ve ferah bir alanın elde edilmesi sağlamıştır. Çivi kullanılmadan kakma ve geçme tekniği ile yapılan giriş kapısının üzerinde bol miktarda geometrik ve bitkisel desen mevcuttur. Doğusunda tek şerefeli minare bulunan caminin avlusunun kuzeyinde ise medrese bulunmaktadır.
Şanlıurfa gezilecek yerler arasında yerli ve yabancı turistlerin tercihleri arasındaki bir mekandır. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber Zengiler tarafından 1170-1175 yıllarında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kızıl Kilise denilen eski bir yapının yerine inşa edilen bu cami kırmızı mermerli sütunlarından dolayı Mescid ül-Hamra (Kırmızı Mescit) olarak da bilinmektedir. Mihrabının önünde bulunan kubbesi ve kıble duvarına paralel gelişen ibadet alanıyla ortaçağ mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Payelerin taşıyıcı olarak kullanılması ve çapraz tonozlarla örtülü kemerlerin son cemaat yeri üzerinden avluya açılması ilk defa bu camide görülen bir özelliktir.
Cumhuriyet döneminde bir saatin eklenmesiyle saat kulesi olarak da hizmet verilmesi sağlanan minareye sahip olan caminin Harim kısmında bir su kuyusu mevcuttur. Hz İsa’nın, havarisi Thomas ile Kral Abgar’a gönderdiği mendilin bu kuyuya bırakılmasından dolayı halk arasında bu kuyunun suyunun şifalı olduğuna dair bir inanç vardır.
Müzede sergilenmesi amacıyla 1956 yılında, Şehit Nusret İlkokulu’nda bir yer ayrılarak tarihi eserler depolanmıştır. 1965 yılında yapımına başlanan müzenin tamamlanması ve açılması 1969 yılında mümkün olmuştur. 1500 metrekarelik bu alanın bölgenin zengin arkeolojik ve kültürel eserleri sergileme noktasında yetersiz kalmasından dolayı Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi 2015 yılında, 29.000 metrekarelik kapalı bir alan içindeki yeni yerine taşınmıştır.
33 adet canlandırma alanı ve14 ana sergi salonu mevcut bulunduğu bu müzede Dünya’daki en eski tapınak olarak bilinen Göbeklitepe’den çıkarılan eserler sergilenmektedir. Göbeklitepe’ye ait sergi salonlarında tapınak yapılarında bulunan akrep, yılan, yaban domuzları, leopar, tilki, ceylan, leylek ve kafası olmayan insan kabartmalarını görmek mümkündür. Müzede ayrıca Göbeklitepe Tapınağının yapay bir örneği de mevcuttur.
Balıklı Göl Heykeli: Dünyanın bilinen normal insan boyutlarındaki en eski heykeli olan Balıklı Göl Heykeli de bu müzede sergilenmektedir. Eski Urfa evlerinin altında ve çok iyi korunmuş bir halde olarak 1990’lı yıllarda bulunmuştur. 180 santimetre boyunda ve derin göz çukurlarına siyah renkli obsidyen parçalar yerleştirilmiş olan heykel kireç taşından yapılmıştır. Elleri önde kavuşturulmuş ve V biçimde kolyeyi andıran çizgiler dışında heykel üzerinde başka herhangi bir nesne bulunmamaktadır.
Tanrı Eros ve sevgilisi Psykhe’nin aşk hikâyesini yansıtan bir lahit ile Zafer’i getiren bir genç kız olan ve ölümsüzler arasında yer alan Nike’nin kanatlı heykeli bu müzede sergilenen eserler arasında bulunmaktadır.
Tarihi M.Ö. 8.000 yıllara dayandırılan Göbeklitepe Totem Dikmesi, kireç taşından yapılmış büyük bir insan başı şeklindeki Yılanlı Kafa ve dış yüzeyindeki elleri nedeni ile insan olarak tanımlanan dans eden figürlerin olduğu Taş Kâse Parçası da sergilenen eserler arasında yer almaktadır. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, merkezde Haleplibahçe Mahallesi’nde bulunmaktadır.
Bu yapının 19. yüzyılın başlarında Vaftizci Yahya Kilisesi’nin kalıntılarının üzerine inşa edildiği düşünülmektedir. İnşa edildiği dönemde bölgedeki en büyük kilise olan bu yapı bir dönem elektrik santrali olarak da kullanılmış ve nihayetinde 1993 yılında restorasyonu yapılarak cami olarak hizmete sunulmuştur.
Oldukça geniş bir ibadet alanına sahip olan Selahaddin Eyyubi Camisi’nin pencere kenarlarında kiliseden kalma yarım sütunlar ve birbirine dolanmış ejder kabartmaları mevcut bulunmaktadır.
Yaklaşık olarak 200 yıl önce Ören Yeri’nden getirilen malzemeler ile bu yapılar inşa edilmiştir. Şanlıurfa gezilecek yerler listemizde yer alan yazları serin ve kışları sıcak tutma özelliği olan sahip Harran Kümbet Evleri’nin alt kısımları geniş olup bu yapılar yukarıya doğru daralmaktadır.
Kareye yakın bir temel üzerine inşa edilen bu yapıların harcında pişmiş toprak, saman, gül yağı ve yumurta akı kullanılmıştır. Bindirme tekniği kullanılarak inşa edilen ve yüksekliği 5 metreye varan bu evler dışarıdan ve içeriden balçıkla sıvanmaları sayesinde bugünlere kadar sağlam kalmışlardır. Harran Kümbet Evleri, günümüzde sit alanı olarak koruma altına alınmışlardır.
Yerleşim yeri özelliği taşımayan ve sadece dinsel amaçlı tapınaklar içeren bir yer olarak dünyanın en eski ve en büyük tapınma merkezi olarak kabul edilen bu yer 1963 yılında keşfedilmiş ve ilk kazılara ise 1995 yılında başlanmıştır.
Günümüzde gün yüzüne çıkarılan ve birbirine benzeyen inanç ve hac merkezi olarak kabul edilen altı adet tapınak yapısı mevcuttur. T biçimindeki altı metrelik taş sütunların üzerinde neolitik çağa ait, taşa kazınan ve bunların içinde hayvan tasvirleri de bulunan en eski resimler bu müzede sergilenmektedir. El ve parmaklarını içermesinden dolayı T biçimli bu taş sütunların insanları temsil eden figürler olduğuna inanılmaktadır.
Ağırlıkları 60 tonu bulan bu taş sütunların kimler tarafından yapıldığı, buraya nasıl getirildiği ve üzerlerinin toprakla niye örtüldüğü halen belirsizliğini korumaktadır.
İslam tarihçileri bu şehrin, Nuh peygamberin torunlarından Kaynana veya Hz İbrahim’in kardeşi Aran(Haran) ile bağlantılı olduğunu dile getirmişlerdir. Başka bir kabule göre ise burası Tevrat’ta geçen Hârân’dır.
Kalesi, şehir surları, tipik evleri, höyüğü ve diğer mimari kalıntıları ile Harran şehri her yıl yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Uzun bir dönem boyunca Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmasına karşılık Babil, Asur ve Hititlerden M.S. 11. yüzyıla kadar Harran şehrinde Sabiizm inancı varlığını sürdürmüştür.
Milattan sonra ikinci yüzyılda inşa edildiği olduğu kabul eden Soğmatar Antik Kenti, Abgar Krallığı zamanında Tektek dağları bölgesinde, çeşitli tanrılara ibadet edilen bir tapınak bölgesi olarak varlığını sürdürmüştür.
Arapçada yağmur manasına gelen matar sözcüğünden adını alan Soğmatar Antik Kenti’nde, yağan yağmur sayesinde çok sayıda kuyu ve sarnıçta su birikmektedir. Bu bölgede yere kazılmış yazıtların olduğu Kutsal Tepe, Ay Tanrısı Sin’e tapınılan Pognon mağarası, kare ya da yuvarlak anıt mezarlar ve ayrıca çok sayıda farklı mezar bulunmaktadır.
Bu bölgenin milattan sonra 165 yıllarında yoğun saldırılardan kaçan insanlar tarafından kurulduğu ve İslam’ın bölgeye hâkim olmasına kadar geçen sürede tapınak merkezi olarak kalmaya devam ettiği bilinmektedir.
Başında tüyü olmamasından dolayı Kelaynak olarak adlandırılan bu canlılar Hz. Nuh Peygamberin tufanda gemisine aldığı ve bereket sembolü olan bir kuş türü olarak bilinir.
Yumurtadan ilk çıktıklarında boğazları ve kafaları tüylü olmalarına rağmen sonrasında bu tüyler dökülür. Erişkinlerde bu kuşun gagası ve boğazı koyu kırmızıdır. Eskiden Türkiye’den Kuzey Afrika’ya oradan Arap Yarımadası’na ve Fas’a kadar çok geniş bir bölgede yaşayan bu kuşlar üreme alanlarının rahatsız edilmesi ve yaşam alanlarının değişmesi gibi çeşitli faktörlerden dolayı nesillerinin tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar.
Bilecik Kelaynak Üretme İstasyonu bu kuşların üremesini sağlama ve onları koruma altına almayı amaçlamaktadır.
Dambak tepesinde bulunan Şanlıurfa Kalesi’nin milattan önce iki binli yıllarda yapıldığı tahmin edilmektedir. Kalenin kuzey kısmında annesi tarafından korunmak için Hz İbrahim’in bırakıldığı mağara bulunmaktadır. Günümüzde açık hava müzesi olarak kullanılan kale duvarları Abbasiler tarafından 814 yılında yaptırılmıştır. Osmanlı zamanında tamir edilen kale iç ve dış olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Kale üstünde bulunan iki taş sütun M.S. 200’lü yıllarda Edessa Kralı 9.Manu zamanında anıt yapılar olarak inşa edilmiştir.
Ülkemizde siyah gülün yetiştiği tek yer olarak bilinen Halfeti Antik Kenti Asur Kralı III. Salmanassar tarafından M.Ö 855 yılında kurulmuştur. Tarih boyunca Pers, Asur, Makedon ve Roma gibi birçok devletin idaresi altında kalan bu şehir 19. Yüzyılda nüfusunun azalması ve önemli tahribatlara uğraması nedeniyle Fırat Nehri’nin diğer tarafı olan bu günkü yerine taşınmıştır. 1954 yılında ise bu yerleşim yeri ilçe kimliği kazanmıştır.
Fırat Nehri’nin suları altında kalan Halfeti Antik Kenti’nde günümüzde sualtı dalışları yapılmaktadır.
Şanlıurfa peygamberler şehri olarak da bilinmektedir. Hayatı bu şehirle ilişkilendirilen peygamberlerden biri olan ve Kur’an’da da adı zikredilen Hz. Eyüp, peygamber olarak vazifelendirildikten sonra ağır imtihanlara tabi tutulmuştur.
Zenginlikten fakirliğe uzanan bir yolda ağır hastalıkla sınanan Hz. Eyüp bunca yokluğun ve musibetin içinde şükretmekten vaz geçmemiştir. Hz. Eyüp’ün imtihan döneminde mağarada sırtını yasladığı taş Sabır Makamı olarak anıla gelmiştir.
Hz. Eyüp, on senelik bir sabır süresinin sonunda bu mağarada, ayağını vurduğu yerden çıkan su ile hastalıklardan kurtularak şifa bulmuştur. Bundan dolayı bu mağaradan çıkan suyun şifalı olduğuna dair halk arasında bir inanç vardır.
Şanlıurfa Gezilecek Yerler önerileri gibi yurtiçinde gezilecek yerleri Yurtiçi kategorimizden inceleyebilirsiniz.